top of page

Şiddetsiz İletişim Bir Yaşam Dili

Güncelleme tarihi: 10 Ara 2019



Harika bir kitap okudum. Paylaşmadan edemeyeceğim. Marshall Rosenberg’in Şiddetsiz İletişim Bir Yaşam Dili kitabı. İtiraf edeyim başlık ilk başta çok da çekici gelmedi. Ancak bir dostumun ısrarlı tavsiyesi üzerine okumaya karar verdim. Ne demekti şiddetsiz iletişim? Karşımızdakini konuştukça dövüyorduk da artık böyle olmayacak mıydı? Aklımda deli sorular ile başladım okumaya.

Rosenberg’in oluşturduğu bu dil pek çok alanda işe yaradığı görülen bir iletişim modelidir. İlişkisinde problem yaşayan çiftler, çocuklarıyla anlaşamayan ebeveynler, okul idarecileri, savaş halinde olan ülkelerin arabulucu heyetleri, çete savaşı halinde olan topluluklar, iş görüşmelerine giren kişiler bu dilden büyük fayda görmüşler. Yaşam boyu sürecek kendine şefkati ve karşıdakini anlamayı mümkün kılıyor. Bunu çok kıymetli buluyorum, çünkü bir anlaşmazlık durumuna düştüğümüzde otomatik pilotta verdiğimiz iki tepki var. Ya kendimizi suçluyoruz, ya da karşı tarafı. Bir suçlu var, suç var, yargı var. Bu düşünce kalıbıyla tüm tarafların ihtiyaçlarına mümkün olduğunca çözüm getirecek bir strateji bulmak çok zor. Ya ben zaten hep böyleyim, aptallık bende ki buna müsaade ettimler ya da o zaten kalın kafalının tekidir, tüm suç onda düşünceleri ile hayat sürüyor gidiyor.

Şiddetsiz iletişimim 4 ana öğesi var.

1. Gözlem; 2. Duygu 3.İhtiyaç 4. İstek/Rica. Şefkat dolu ve karşıdakine empati sağlayan yaklaşım için 4 soru sormamız yeterli. 1. Ne gözlemliyorsun? 2. Ne hissediyorsun? 3. Neye ihtiyacın var? 4. Kendinden ya da karşındakinden ne istersin? Bizi etkileyen, gözlemlediğimiz somut davranışlardır. Bu gözlemimize bağlı olarak, kendimizi nasıl hissetiğimiz şekillenir. Duygularımızı oluşturan ihtiyaçlarımız, değerlerimiz, arzularımız bizi derinden etkiler. Yaşamımızı zenginleştirmek için somut olarak istemek anahtardır.

Bizi doğamızdaki şefkatten uzaklaştıran nedir diye yapılan araştırmalarda önemli bulgular elde edilmiş. Ahlakçı yargıların ve sorumluluğu reddeden söylemlerin bunun başında geldiği gözlemlenmiş.

Ahlakçı yargılar, suçlama içerirler. Çogunlukla içerisinde hakaret, küçük düşürme, etiketleme, eleştirme, karşılaştırma ve teşhis koyma vardır. “Çok bencilsin, tembelin tekisin, yaptığın uygunsuz bir davranış” gibi. Yargılar dünyasında kimin ne olduğuna odaklanırız. Başkaları hakkındaki analizlerimiz aslında kendi ihtiyaçlarımızın ve değerlerimizin bir ifadesidir.

Sorumluluğu reddetme, çoğunlukla fark etmeden kendi düşüncelerimizden, duygularımızdan ve eylemlerimizden sorumlu olduğumuz bilincine gölge düşüren söylemleri kapsar. “Çalışmak zorundasın. Kendimi suçlu hissettiriyorsun. Beni çok üzüyorsun. Mecburdum, yönetim kararı öyleydi” gibi söylemler bu gruptadır.

Öğreti her iki durumda da 4 ana öğeye davet ediyor ve günün sonunda çarpıcı biçimde ortaya çıkıyor ki hiçbirşey için mecbur değilsin. Herşey senin seçimin. Bu sayede belli ihtiyaçların karşılanıyor. Örneğin, çalışmaya mecbur değilsin. Çalışmayı tercih ediyorsun ve bu sayede takdir, maddi güvenlik, kabul, topluluk ihtiyaçların karşılanıyor. Yıllar boyunca saçını süpürge etmeyi tercih ettin ve bu sayade sevgi, güven, itibar,takdir itiyacın karşılandı. Bu, bana çok çarpıcı geldi. Yaptığın tüm seçimlerin senin tercihin olması; mağdur ya da kurban olmadığını kabullenmek bana biraz ağır geldi. Üzerinde epey düşündüm. Yıllarca birbiriyle kava etmelerine rağmen devam eden evliliklerin, her Allahın günü söylenerek gidilen işte yıllarca çalışmanın bir sebebi vardı. Belli ihiyaçların karşılandığı için sen bunu seçiyordun...

Madem bu kadar kolay ve pratik, hemen uygulayalım ve dünyada hiç iletişim problemi kalmasın diyorsanız hemen şom ağzımı açayım. İlk başta çok zor geliyor. Birinci adımdaki gözlem dediğimiz kısım hiçbir yargı içermeden yalnızca bir film ya da ses kaydı tarafsızlığında olması gerekiyor. Yargı, hakaret, küçümseme, alay yok. E ama biz yıllarca böyle yaptık. Hadi değiş bir kerede değişebilirsen. 2. Adımda duygulara gelince aman Allahım ne çok duygu varmış. Biz yıllarca iyi ve kötüde sıkışmış kalmışız. Duygunun 50 tonu var resmen. Gergin, sıkıntılı, sinirli, usanmış, üzgün, yaralı, yıkılmış, yılmış ooof hangisini hissettim şimdi ben yaa oluyorsunuz. Pes etmeden devam etmek şart. İhtiyaçların globalde belli bir sayısı olması çok şaşırttı beni. Hepi topu bir liste ihtiyaç için fırtınalar koparıyorduk. İtiraf etmesi güç ihtiyaçlar da var. Ve bence modelin benim gibi analitik bakış açısına sahip bir insan için en güzel yanı bir aksiyonla bitmesi. Kendinizden ya da karşınızdan ne istersiniz? Bu kısma bayıldım.

Anahtar çaba ve bol pratikte. Hadi okuyun, deneyin. Yazışalım, paylaşalım.


94 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Bir Söz

bottom of page